Skip to main content
search

Eğitim şart ve iş, işte öğrenilir. Aziz Türkçemizin klişeleşmiş iki kalıbı.

İlki, yeni bir şey duyduğunda veya sorulan soruya kaçamak cevaplar vermek gerektiğinde yıllardır ağızlarda dolaşır. Kimi zaman insanların cehaletine bir yorum olur, kimi zaman iyi eğitimli bir insanın verdiği bilgiye. O kadar kalıplaşmıştır ki, her kullanıldığında alaycı bir üslup içerdiği düşünülebilir. Bir yandan da, modern eğitimin içinin bu kadar boşaltıldığı bir döneme ışık tutar. Eğitim şart da, hangi eğitim diye düşündürür. 

İkinci klişe, iş yaşamını alır, eğitim hayatından keskin bir bıçakla ayırır. “Unut tüm okulda öğrendiklerini şimdi, gerçek yaşam başka” der ve yeni mezunu çıraklık konumunda görür ve iş yaşamında deneyim edinmesini salık verir. 

Eğitimin Kısır Döngüsü 

Aslında bu iki kalıp birbirini çok iyi tamamlar ve modern eğitimin ne kadar pratik yaşamdan koptuğunu yüzümüze vurur. Bir yandan, üniversite mezunu olmayana iş yok denir, bir yandan da üniversite mezunu olup da şansı yaver gidip iş bulanların işle ilgili bilgisi yok denecek kadar az olur.

Modern eğitim sistemi bir dogma haline gelmiştir. Kendini akademisyen olmaya adamış azınlık dışında, modern eğitim 20’li yaşların başına kadar, lise veya üniversite seviyesinde noktalanan, daha sonra CV’lerde bir etiket veya etiket eksikliği olarak karşımıza çıkan arkaik bir sistem. 

Şöyle ki, Türkiye’nin de içinde bulunduğu birçok ülkede, lise bittikten sonra hasbelkader girilen fakülte branşı, sırf üniversite mezunu olmaya yarıyor. Kişinin ilgi ve yeteneğinin pek de dikkate alınmadığı üniversite sistemi içinde 4 yıl alınan derslerin sonunda, yeni mezun ya yapmak istemediği bir meslek edinmiş oluyor ya da iş imkanı olmayan bir çalışma alanına sıkışmış kalmış oluyor. Bir yandan, işsizlik var, yeni mezunların kabul edildikleri işi reddetme lüksleri yok, diğer yandan da, eğitim-iş arasında bilgi uyuşmazlığı var. Öğrendiğin meslekte iş bulamıyorsun, es kaza bulsan, eğitim aldığın alan ile yapılan iş arasında büyük boşluklar var. 

Peki, üniversite gençleri neden iş yaşamına hazırlayamıyor? Teori ağırlıklı mı, bilgiler eski kitaplara mı dayalı? Neden sistem yaşama adapte olmuyor? Tüm bu uyuşmazlıklara rağmen, nasıl oluyor da, bu 4 senelik mesleki eğitimin bize tüm kariyer yaşamımız boyunca ışık tutması bekleniliyor?

21. yüzyıl insanının uzayan yaşam süresiyle, buna paralel olarak emeklilik yaşlarının yükselmesiyle, 50 yıllık kariyerlerden söz ediyoruz. 4 senelik eğitimle 50 yıllık kariyer yapmak nasıl mümkün olabilir?

“Lifelong” Learning Yerine “Long Life” Learning

Geçtiğimiz hafta Linkedin’de bir kontağının paylaşımı Long Life Learning adında henüz piyasaya çıkmamış kendi kitabını elinde tutan Michelle Weise’in resmiydi. Evet, imla hatası değil, Life Long Learning (Yaşam Boyu Öğrenme) değil, Long Life Learning (Uzun Yaşam Süresince Öğrenme). Kitabın ismi hemen ilgimi çektiği gibi, Michelle Weise ismi de tanıdık geldi. Weise, Andover Massachusetts’te bulunan Stata Institute’de eğitim ve çalışma hayatının geleceğini araştırıyor ve ideal öğrenim ekosistemini tasarlamak için çalışıyor. Weise aynı zamanda Strata Institute’de inovasyondan sorumlu en üst pozisyonda. İnovasyon alanındaki deneyimi, kariyerinin ilk dönemlerinde, yıkıcı inovasyon teorisini ortaya atan, inovasyon duayeni Clayton Christensen’in yanında yaptığı akademik çalışmalara dayanmakta.  

Michelle Weise

Weise’nin geleceğin çalışma hayatı ile ilgili önemli öngörüleri mevcut. Öncelikle daha fazla insanın işlerinde başarı sağlaması için, insanların gerek duydukları bilgi, kaynak, destek veya yetiye ulaşmalarını önleyen kreşten-lise ve üniversiteye ve kurumsal eğitimlere dayanan mevcut sistemi yıkıp, kişilerin profesyonel eğitim ihtiyaçlarının ve deneyimlerinin dikkate alındığı yeni bir öğrenme ekosisteminin tasarlanması gerekli. Weise’nin öğrenme ekosisteminin kaba hatlarını Forbes’ta yayınlanan makalesinden okuyup derledim, daha detaylı bilgi için yakın zamanda kitabının çıkmasını sabırsızlıkla bekliyorum. Kitap bugün henüz mevcut olmayan işlere nasıl hazırlanacağımızı anlatıyor. Gelecek nesillere aktarabileceğimiz en değerli bilgi! Weise’min teorisine göre, öğrenme ekosistemi beş ana prensipten oluşmalı: kuşbakışı görünen, destekli, hedefli, entegre ve transparan. 

●  Kuşbakışı görünen. Bugünün ve yarının iş imkanlarının, kariyer yollarının, ilgi alanları, yetiler, geçmiş eğitimler ve deneyimlerle beraber kuşbakışı görülebildiği ve bireyin kendi kariyer yolculuğunda bağlantılar kurabildiği karmaşık bir sistem. 

●  Destekli. Sürekli öğrenen profesyonellerin birden fazla sorumluluğu ve birbirleriyle sürekli yarış halinde olan öncelikleri yönetebilmeleri için, hem insan hem de teknoloji desteğine ihtiyaçları var. 

●  Hedefli. Öğrenen profesyonellerin kendi ihtiyaçlarına özgü, doğru zamanda doğru formda ve ölçüde eğitime ulaşabilmeye ihtiyaçları var. Seçtikleri eğitimin yaptıkları yatırıma (para, zaman ve emek) değecek olması önemli.

●  Entegre. Eğitim ve çalışma birbirine entegre olmalı. Eğitim kariyer için olmazsa olmaz ancak bir yandan da kişinin profesyonel yaşamına daha fazla zaman ve emek ayırmasını gerektirmekte. Dolayısıyla, kişi sorumlulukları ve alacağı eğitim arasında tercih yapma zorunluluğunda bırakılmamalı. Aldığı eğitimi doğrudan işe kullanabilmeli.

●  Transparan. İşe alım süreci objektif, açık ve adil olmalı, iş arayanlar kendi yetilerini ve yapabilirliklerini kanıtlama fırsatı bulmalılar. Yetiler bir numaralı işe alım kriteri olunca, hangi üniversiteden mezun olunduğu, kimin tanıdığı olunduğu konu dışı olmalı. 

Albert Einstein ne güzel söylemiş, “Eğitim, okulda öğrenilen şeyleri unuttuktan sonra geriye kalan şeydir.” Belki artık dönem yaşam boyu eğitim alıp, hatırlamanın, kendini sürekli yenilemenin dönemi. Uzayan yaşlarla beraber insanın çalıştığı ürettiği seneler ömrünün çoğunu kapsıyor, üretmek değişen teknolojilerle ancak öğrenmeye devam ettikçe mümkün. Yaşam boyu eğitimi uzun yaşam süresince eğitime çevirme zamanı.

Ela Erozan Gürsel