Bu yazı, Dünya Gazetesi’nde 11 Temmuz 2017 tarihinde yayımlanmıştır.
3 yıl kadar önce Microsoft’un başına geçen Satya Nadella etkili bir lider. 2014’te CEO’luğu üstlendiğinde şirket birçok açıdan diğer teknoloji şirketlerinin gerisine düşmüştü. Windows 8 piyasada iyi karşılanmamış, akıllı telefon pazarında tökezlemiş, iPod benzeri Zune teknoloji tarihinin en kötü ürünü olarak anılmaktaydı. Silikon Vadisi’nin en başarılı şirketlerinden Microsoft’un rakipleri Apple ve Google’la yarışabilmesi için yeni bir stratejiye ihtiyacı vardı.
Business insider ile yaptığı bir röportajda Nadella yeni stratejisini uygulamak için şirket kültüründe radikal değişikliklere gitmiş ve en büyük ilhamı Stanford Üniversitesi’nden psikolog Carol Dweck’in çok satanlar listesinden inmeyen kitabı Mindset’ten almış. Üstelik kitabı okurken bir yönetici gözüyle değil, çocuk yetiştiren bir ebeveyn gözüyle okumuş ve Dweck’in çocukları tasvir etmek için kullandığı basit metaforlardan etkilenmiş. Yazar çocukları ikiye ayırmış: ‘her şeyi bilirim diyenler’ ve ‘her şeyi öğrenirim diyenler’. Dweck herşeyi bilirim diyen çocuğun kendine güveni ve içten gelen yapabilirlikleriyle okul hayatına başarılı başlasa da, herşeyi öğrenirim diyen çocuğun eninde sonunda daha başarılı olacağını söylemekte. Nadella Dweck’in tezini alıyor ve yetişkinlerin dünyasına iş dünyasına taşıyor.
Bu tanım ve sınıflandırma çocuklar için geçerliyse, neden yetişkinlere örnek olmasın, neden Microsoft gibi şirketlerde misyon haline gelmesin? Nadella mottosunu bir cümlede özetliyor: ‘Her şeyi bilen olmayın; her şeyi öğrenen olun.’
Sürekli gelişen insanlar yetiştirmenin temellerinin küçük yaşlarda atılmasının önemi büyüktür ancak yetişkin yaşa gelen insanların da aynı felsefeye sadık kalmaları belki daha da önemlidir. Okulu bitirdim artık okumak bitti gibi bir kafa yapısına bugünün dünyasında yer yoktur. Bizler hangi meslekten olursak olalım, kendi alanımızdaki yenilikleri takip etmek, kendimizi yeni bilgilerle geliştirmek zorunluluğundayız. Ben ‘oldum’ diye bir şey yok. Bilim ilerlediği, inovasyonlar yapıldığı, eski bilgilerin yerini çoğu zaman bu bilgileri çürüten veya bir adım daha ileriye götüren bilgilerin aldığı bir dünyanın insanıyız. Ona göre davranmak görevimiz.
Kendini uzman ilan etmek tehlikelidir
Yılların uzmanı diye geçinen birçok profesyonelin yeni gelişmelerden haberdar olmadığını görüyoruz. Uzman, eksper gibi terimler bol keseden kullanılıyor. Uzman konusunda her şeye hakim kişi olması gerekirken, kendi kendilerini otorite ilan etmiş, konusunun ‘gurusu’ olduğunu beyan eden kişiler mevcut. Bu durum gereksiz olduğu kadar da tehlikeli. Uzman ben bu işi bitirdim, her şeyi biliyorum edasıyla yeni bilgileri öğrenmekten kendini alıkoyuyor, potansiyelini sonuna kadar kullanmak için kendini zorlamıyor, merakı, bilgiye susamışlığı gün geçtikçe azalıyor ve kaçınılmaz sona doğru gidiyor. Zaman geçtikçe bir de bakıyor ki, guru değil dinozor ilan edilmiş. Bilgileri eskide kalmış, yeni teoriler ve bilimsel kanıtlar elde edilmiş, farklı alanlarla beraber çalışılarak yeni bilim alanları, alt sektörler yaratılmış. Kısacası, genç ve uzmanlaşmanın büyüsüne kapılmamış meslektaşlar öğrenmeye, yeni şeyler denemeye çalışmışlar, durmamışlar. Uzmanlar ise, eski ekolün temsilcisi olarak kalmışlar, o kadar, çünkü onlar zaten ‘her şeyi bilenler’.