Skip to main content
search

Bu hafta Linkedin paylaşımlarından birinde genç yaşlardaki yazılım şirketi sahibi iş görüşmesi anısını anlatıyordu. Videodan anladığım kadarı ile bu ilk değildi, özel üniversite mezunu tecrübesiz bilgisayar mühendisi başlangıç ücreti olarak 15 bin TL istiyor, evden çalışmanın kendisi için uygun olacağını söylüyor ayrıca özel sigorta ve diğer yan hakları da talep ediyor. Eğer beni işe alırsanız henüz herhangi bir programlama dilini tam olarak bilmediğim için eğitim almam gerekir, bu eğitimlerin de işveren tarafından karşılanmasını istiyorum diyor.

Bu örnekler artık şaşırtıcı değil, geçenlerde okuduğum bir makalede Avrupa’dan benzer bir işveren yakınmasından bahsediyordu. Müşteri ziyareti sırasında ofiste olmasının uygun olacağını belirttiği yeni bir çalışandan bu cevabı alıyor “geribildirimimiz için teşekkür ederim fakat benden evden çalışmayı yeğlerim.”

Genç kuşak çalışanların toplantılar sırasında kameralarını kapatmaları ve neredeyse tek bir kelime etmemeleri (belki “aynen” dışında) nerdeyse bir normal oldu.

Benim işveren olarak gördüğüm, çalışan üreten sorumluluk alan bir yüzde her zaman var bu kişiler çok hızlı bir şekilde fark yaratıyor ve bunun takdir eden bir şirkette hemen rakiplerinden ayrılıyorlar. Ancak yeni çalışanlarla konuştuğumda bazen söylediklerimin bir boşluğa aktığını hissediyorum, gevşek bir biçimde orada oturuyor, dinledikten sonra herhangi bir not almaksızın kalkıp gidiyor. Çalıştığı organizasyona bir katkı sağlaması gerektiği konusunda bir fikri olmayan kesim de bu prototipten çıkıyor çoğunluk.

Z Kuşağı Talepleri İle Geliyor!

Henüz 20’lerin sonunda, 30’ların başında olan 90’lar kuşağı bile birkaç yıla kalmaz, Z Kuşağı nazarında “geri kafalı” olarak adlandırılacaklar. Hele ki Z Kuşağının iş hayatına atılmasıyla birlikte bu durum iyice kendini belli edecek. Özellikle kendinden önce gelen son birkaç kuşağa nazaran oldukça farklı oldukları bilinen bu kuşak, iş hayatında da çok farklı taleplerle geliyor.

İlk iş deneyimi için bir kişinin uzman seviyesinde maaş talep ediyor olmasını normal şartlar altında şaşırtıcı, hatta gülünç bulabilirdik. Tabii bu durumu değerlendirirken ülkemizin içinde bulunduğu yüksek enflasyonu da hesaba katmamız gerekiyor ve buradan baktığımızda işin içinden çıkmamız biraz zor olacak gibi duruyor.

Yüksek maaşın yanı sıra, aslında Z Kuşağı yan hakları daha çok seviyor. Aileleri tarafından fazlasıyla desteklenen Z Kuşağı, İnsan Kaynakları trendlerini de belirliyor desek yanlış olmaz. Hayatımıza giren “çalışan deneyimi” kavramını kimi profesyoneller yeni yeni anlamaya başlarken, birçok şirket çalışan deneyiminin ilk adımı için çoktan aksiyonlar aldı ve çalışan deneyimini artıracak adımlar planlamaya devam ediyor. Z Kuşağının ilgisini çekebilmek adına birçok şirket, çalışanını “şımartmak” için elinden geleni yapıyor.

İş yeri ile duygusal bir bağ kurmaya pek de yanaşmayan Z Kuşağı “pat diye” işini bırakabilir. Çünkü -genel olarak- onu destekleyecek bir ailesi var. Eskiden çocuğunun “sigortalı bir işte” çalışıyor olmasının maaştan bile önemli olduğu ebeveynler için; şimdi ise sadece çocuğunun mutluluğu, rahatlığı, konfor alanı önem taşıyor. Bu durumun iyi mi, yoksa kötü mü olduğunu zaman gösterecek elbette…

Ne Vereyim Abime?

Değer vermek ve değer göstermek farklı şeyler. Dünyanın en büyük aşığı olabilirsiniz, ancak karşı tarafın bu aşktan haberi yoksa maalesef platonik bir aşk olur ve aşkınızı “gösterememiş” olursunuz. Değer vermek de tıpkı böyle. Çalışana değer vermek güzel, bu değeri karşı tarafa “gösterebilmek” daha da güzel bir şey elbette. Ancak bu durumun, işveren ve çalışan arasında bir nebze de olsa suistimale açık olduğunu göz ardı etmemek gerekiyor.

İnsan Kaynakları profesyonellerin kendi aralarındaki grup yazışmalarında aşağıdaki yazışmalar sıradan:

  • Bayramda, yeni yılda özel günlerde bunu verdik, başka daha ne verebiliriz?
  • Onları nasıl eğlendirebiliriz?
  • Nasıl mutlu edebiliriz?
  • Nasıl daha rahat etmelerini sağlayabiliriz?
  • Evden çalıştılar, acaba biraz yalnız mı hissettiler gibi bu kuşağın ebeveyni olmaya mecbur kalmış bir yorgun kuşak var. Bu yorgun kuşak çok çalışıp kendi ayaklarının üzerinde dururken, yeni kuşaklar aileleri tarafından korunuyor. İş sorumlulukları da yöneticilerin kucağında kalabiliyor.

Hayat bir alışveriş… Bu alışveriş kimi zaman kârlı, kimi zaman da zararlı. İnsan Kaynakları tarafından verilen bu “veriş”in bir karşılığı, yani bir “alış”ı olmalı ki, iki taraf da tatmin olabilsin. Hal böyle iken hiç alışık olmadıkları yüksek enflasyon bu kesimin ücret algısını da tamamen yerinden etti, enflasyonu işverene transfer etme eğilimi var ama ekonomik gerçekler her zaman bu eğilime cevap vermeyi engelliyor.

Z Kuşağının böylesine farklı talepleri varken, bu taleplerin karşılığını da vermesi gerekiyor. İş hayatında şu ana kadar diğer kuşaklarla olan karşılıklı tecrübeleri az. Bakalım birkaç yıl sonra Z Kuşağı nerede duracak?

İş Hayatında Z Kuşağına “Pandemi” Tuz Biberi

Yazımızda Z Kuşağının son on yılların en farklı kuşağı olduğundan sıkça söz ettik. Z Kuşağının iş hayatına başlaması ile pandemi tedbirleri, hemen hemen aynı döneme rastlayınca işler iyice karıştı. Bu dönemde neredeyse her beyaz yakalı uzaktan ya da hibrit çalışma modelleriyle çalışma hayatını sürdürdü. Pandeminin etkisinin yavaş yavaş azaltması ile ofise dönüşler de artmaya başladı. Başladı ancak Z Kuşağı bu durumdan pek de memnun değil gibi. Normalde kalabalık olan ofisler hibrit modelini tercih ediyor. İşe yeni başlayan bir kişi, bu durumda güzel bir sinerji yakalayamayabiliyor. Sinerjisi görece düşük ve iş arkadaşlarının da az olduğu bir ofis ortamı Z Kuşağına pek de çekici gelmiyor.