Skip to main content
search

Şirketlerin çalışanları üzerindeki otoriter disiplin sağlama adına yaptığı gereksiz ve bir o kadar da verimsiz kontroller çoğu zaman çalışanların lehine kıssadan hisseler bırakan şakalara, fıkralara konu olmuştur. Peki, durum gerçekten böyle mi, çalışanlar neden yönetim baskılarından şikâyetçi olurlar?

Hayatın birçok alanında kendi kurallarını koyan pandemi, elbette iş hayatına da kendi kurallarını koydu. Bu kuralların amiral gemisi uzaktan çalışma modeli oldu. Uzaktan çalışma modelinin biraz daha törpülenmiş hâli olan hibrit çalışma sistemi birçok otorite boşluğunu da beraber getiriyor olabilir. Öte yandan ofislere devamlı gelen çalışanlar için de bir gevşeme söz konusu oldu. Buna örnek olarak; işe giriş ve çıkış saatlerindeki -kimi zaman keyfi- oluşan esneklikten bahsedilebilir.

Hâl böyle olunca özellikle beyaz yakalıların işe giriş ve işten çıkış saatlerinde kart basmalarının da anlamı pek kalmadı gibi duruyor. Şu anda tamamen ofisten çalışmaya dönsek bile hiçbir şey eskisi gibi olmayacak artık. Kaldı ki; özellikle Z Kuşağının da iş hayatında daha fazla kendisine yer bulması, geriye dönüşün artık çok zor olacağının bir göstergesi…

Yakın tarihte İngiltere’de çalışanlarla yapılan bir anket çalışmasında, çalışanların yüzde 45’i pandemi sonrasında işverenlerinin çok daha anlayışlı davranmaya başladığını belirtiyor. Bu durum –başta beyaz yakalılar olmak üzere- ülkemizde de böyle. Hem pandeminin etkisi hem de Z Kuşağının iş hayatına dâhil olması ile kartların yeniden dağıtılıyor olması, özellikle İnsan Kaynakları profesyonellerinin tıpkı bir reklam ajansı gibi çalışıp, yeni fikirleri uygulamaya geçirmesini olmazsa olmaz kılıyor. Çalışan deneyimini yükseltip, mutlu çalışanlara sahip olmak adına kimi yan haklar veriliyor. İş şartlarını iyileştirmek için uğraşıyor iş ve özel yaşam dengesini gözetmeye çalışıyor.

Her Şey Para mı?

Bu dönemde çalışanların çok daha yüksek cesaretleri var. Öyle ki, yeni bir iş bulmadan mevcut işinden ayrılabiliyorlar. Para elbette çok önemli ancak kesinlikle ilk kriter değil. Hayatı daha iyi yaşayabilmek ve bu doğrultuda bir işte çalışıyor olmak, paradan çok daha kıymetli hâle geldi. Artık uzun vadeli planlara ve bu planlar doğrultusundaki kazanımlara sabır yok. Öyle görünüyor ki, “emek” kavramı da yavaş yavaş bildiğimiz hâlinin dışına çıkacak.

Çalışanların iş yerinden en çok uzaklaşmasına neden olan konu ise iş ve yaşam dengesi oluyor. Artık çalışanlar özel yaşamlarına daha fazla önem veriyor ve zamanını burada harcamak istiyor. Gençlik yıllarının çalışarak geçilmesini, gençliğin heba olması olarak düşünülüyor.

Özellikle gençler için çok yoğun bir tempoda çalışıp, çok para kazanmak yerine; kendine daha fazla vakit ayırabileceği, karşılığında da daha az kazanacağı bir işte çalışmak daha cazip geliyor. Hele ki daha az para kazanacağı bir işte, daha çok kazandığı diğer işe nazaran daha fazla değer de görüyorsa…

Tüm bunların yanı sıra çalışanların belki de ilk önceliği: Huzur. Çalışanımız başka işlerde daha fazla para kazanabilir, kendisi de bu durumun farkında. Ancak mevcut iş yerinde fikirlerine değer veriliyorsa, şirket içinde samimi bir ortam varsa, terfilerde ve unvanlarda haksızlık görünmüyorsa işte size harika işin ve harika işleyişin tanımı!

Bir de işin diğer yüzü var elbette…

Tüm bu “yeni adetler” işverenlerin dengesini bozmuş durumda. Patronlar ne yapacak? Belirsizlik ortamı, siyası olaylar nedeniyle tedarik zincirinde kırılmalar, hızlı değişen rekabet koşullarına bir de çalışanların kaprisleri eklendiğinde onlar da ne yapacağını şaşırdı.

Eski tüfek yöneticiler halen neler olduğunu anlamaya çalışırken, yeni kuşak kendi çözümlerini aramakla meşgul.

Yeni Trend İş Değiştirmek mi?

Geçtiğimiz dönemde Amerika’daki istifa dalgası, epey bir zaman iş dünyasının gündeminde kalmıştı. Hatta bu dalga birçok ülkeye de sıçramıştı. Yapılan bir araştırmada Avustralya, Kanada, Singapur gibi ülkelerdeki çalışanların yüzde 40’ının önümüzdeki 6 ayda işten çıkmayı hayal ettiğini söylüyor. Üstelik yeni bir iş de bulmadan!

Tabii bu durum bizde tam olarak böyle değil. Maalesef son dönemde çok hızlı artış gösteren enflasyon her şeyi olumsuz etkiliyor. Ev kirası, ulaşım, mutfak, enerji ve su gibi temel gider kalemlerinin her gün üzerine koyarak gittiği bir dönemde özellikle İstanbul gibi bir metropolde yaşamak gerçekten çok zor. Bu durum hâliyle aldığı ücret zammından tatmin olamayan çalışanlar üretiyor. Bu fırtınalı denizde işverenler de, tıpkı Z Kuşağı çalışanları gibi uzun vadeli plan yapmakta çok zorlanıyor.

DBS