Skip to main content
search

Sevgi ve nefret iki zıt kardeş gibidir. Sevginin motivasyonunun büyüklüğünden çokça bahsedilir ama nefretin motivasyonundan pek söz edilmez. Sevmediğiniz işi yapmak zor, peki ya nefret ettiğiniz işi?

Tahminler beş kişiden birinin her sabah işe gitme fikrinden nefret ederek uyandığını söylüyor. Sabah insanı olmayabilirsiniz… En azından duştan sonra kendinize, işe gitmek için nedenleriniz olduğuna ikna edebilirsiniz.

Peki ya iş yerine yaklaşırken adımlarınız geri geri gitmeye başlamışsa (ben kendi adıma böyle bir iş yeri hatırlıyorum) ya da bir kalp daralması da olabilir bu hissettiğiniz…

Vaziyet böyleyse; işinizden kesin nefret ediyorsunuz demektir!

İşten duyduğunuz nefretin farkında olmak bir an meselesidir. Bazen küçük problemler göze çarpmaz. Ancak bir kırılma anından sonra tüm küçük sorunlar artık birer dağ oluvermiştir. Size yapılan mobbing başkaları tarafından fark edilmeye başlamış ve bu sizin iş yerinde değer düşüklüğü yaşamanıza yol açmış olabilir. Bunun acı acı farkına vardığınız bir an işten nefret ettiğinize ve ayrılmak istediğinize karar verirsiniz. O karar anı çok önemlidir.

Ya da amirinizin sizin emeğinizin üzerine yatmayı alışkanlık haline getirdiğini -ki bu da oldukça büyük bir mobbing- duyumsadığınız an.

Herkes için böyle bir kırılma anı vardır.

Benim bu konuya ilişkin tecrübelerim genellikle “hep aynı işi yapıyorum, gelişemiyorum, geri gidiyorum” duygusu idi. Her üç yılda bir bu duyguyu yaşıyor ve iş değiştirme kararını veriyordum. Son çalıştığım yerde ise iş o kadar değişken ve devamlı olarak ileri giden bir yapıya sahipti ki 7 yılın nasıl geçtiğini anlamamıştım. Ta ki şirket el değiştirene kadar…

Belki de diğer işlerimde sıkıldığımı ve gelişme imkanlarına ihtiyacım olduğunu açık bir şekilde belirtsem durum farklı olabilirdi. Ama o dönemlerde bunu paylaşma ve açık konuşma kültürü yoktu.

İlk Önlem Ne Olabilir?

Peki, işlerin böylesine sarpa sarmadan evvel neler yapılabilir?

İşinizden nefret ettiğinize karar vermeden önce bir analiz yapabilir misiniz acaba? “Bu işten neden hoşlanmıyorum?” sorusunun cevabını doğru bir şekilde verebiliyor musunuz? Belki, işinizi seviyorsunuz, sadece ücretiniz sizi tatmin etmiyor olabilir. Ya da İstanbul gibi bir metropolde işe gidiş için harcadığınız çaba da sizi bu nefret duygusuna çekiyor olabilir…

Belki de hoşlanmadığınız işiniz değil başka şeyler.

İş değiştirmek için adım atmadan önce emek verdiğiniz, tanımak için zaman ve efor harcadığınız şirkette yapılacakların tükendiğinden tam olarak emin olmalısınız. Çünkü başka bir şirkette hiç beklemediğiniz sorunlarla karşılaşabilirsiniz.

Bazen duygularınız sizi yanıltır, bu bir gönül ilişkisi değil. Dolayısıyla duygularınızla değil mantığınız ile kararlar almalı ve uygulamalısınız. Şirketteki iyi ve kötü noktaları yazıya döküp listeleyebilirsiniz. Bu size çok farklı bir bakış açısı katarak meseleleri çok daha kapsamlı görme fırsatı verebilir.

Şirket için bir hafta içinde harcadığınız zamanları listeleyebilir. Bu zamanın ne kadarını verimli işlere, ne kadarını kendinizi korumaya, ne kadarını gereksiz isteklere ayırdığınızı ya da kendinizin, işinizin ve iş yerinizin özelinde değinebileceğiniz spesifik noktalara da değinerek bir özet çıkarabilirsiniz. Bu listede olumsuz durumlar olabileceği gibi olumlu durumlar da olacak elbette. Olumlu durumlar için antrparantez açmak gerek. Verimli ve heyecanlı çalışmalar yaptığınızda; işin kimden nasıl geldiğini, kendinizin tetiklediği işler olup olmadığını inceleyebilirsiniz. Çünkü buradan da çıkarılacak çok sonuç olabilir. Belki anlaşamadığınız amirinizden gelen işler canınızı sıkıyor ve veriminizi kaçırıyor olabilir. Ancak sizin kendi yarattığınız işler sizi ve şirketinizi ileriye götürecek, bunu yaparken de müthiş bir mutluluk verecek güzel ve doğru işler oluyor olabilir.

Sorunun Kökünü Bulun

Yeni mücadeleler her zaman sizi dinç tutar. Özellikle tutkulu çalışanlar her zaman mücadele etmeyi ister ve yerinde saymak onlar için bir kabustur. Piyasanın çok üzerinde bir maaş skalanız da olsa, yerinde sayan ve sıkıcı bir işse insan kaynağınız özellikle de Z kuşağını elinizde tutmak zor olabilir.

  • Belki işi değil, amirinizi sevmiyorsunuz
  • Belki yarattığınız fayda karşısında aldığınız ücreti
  • Belki çalışma arkadaşlarından biri veya birkaçı sadece sorun
  • Belki işlerden bazılarını sevmiyorsunuz
  • Belki çalıştığınız şirketin kültürü size uyumlu değil
  • Belki kendi gelişiminizde şirketin faydası çok az ya da hiç yok
  • Belki de şirketin kendisi yerinde sayıyor hatta küçülüyor

Şirket ile bağları kopmadan önce sorunu doğru tanımladığınızdan emin olun.

Ardından bu sorunda sizin rolünüz olup olmadığını çok iyi analiz edin. Belki kişisel sorunlarınızı çok açık ettiniz, sizi vuracak silahları kendi ellerinizle verdiniz.

İnsan Hep Kendinden Yanadır Ama…

Verilen görevlerdeki katma değerinizi sorgulayın. Belki burada hiç fark etmediğiniz ve sizden kaynaklı bir sorun var. Burada sorun tespit etmişseniz, iş arayışından önce burada iyileştirme yoluna gidebilirsiniz. Bu noktada objektif olabilmek çok kritik. İnsan hep kendinden yanadır ama realist düşünce her zaman galip çıkar. Kendinizi sorgulamaktan korkmayın ve bu konuda sınırlarınızı sonuna kadar zorlayın.

Sorun sizde değilse açık iletişime hazır olun. Sevmediğiniz ve bu yüzden sizi aşağı çeken görevleri tanımlayıp ne yapılabileceğini sorabilmenin yolunu bulun. Konu ücretse bunu da konuşmanız ve çözüm için yine bir yol bulmanız gerekecek. Açık iletişim her konuyu çözemeyebilir ama çözülen her konu açık iletişimle olur.

Bu diyalog direkt başarıya götürebilir ya da aldığınız olumsuz eleştiriler de olabilir. Düşük ücretinizin sorumlusunun siz olduğu yönünde bir geri bildirim alıyorsanız, nasıl düzeltebileceğinizi düşünün ve yine konuşun.

Açık iletişimin sonucu başarısız ise işte o zaman yelken açmaktan başka çare yok, uygun rüzgarı kollayama başlayın…