Tüm dünyayı etkisi altına alan pandemi süreci, yöneticiler için de çok büyük bir sınav oldu. Süreç en başından itibaren, hiç tecrübe edilmemiş dolayısıyla geçmişe bakıp ders çıkarılamayan çok büyük bir sınavdı. Peki, bu süreci en az hasarla atlatıp sınavı geçen yöneticiler neleri doğru yaptı, sınavı geçemeyen yöneticiler neleri yanlış yaptı?
Karizmatik yöneticiler hedeflerine daha hızlı ulaşır ve çoğunlukla tercih edilirler. Ancak pandemi sürecinde karizmatik olduğuna bakmaksınız soğukkanlı yöneticilerin daha başarılı olduklarını gördük. Ülke olarak her zaman yeni koşullara uyum sağlamakta çok hızlıyız. Bu durum uzun yıllardan beri gelen, toplum kültürümüzün bir parçası hâline geldi. Gerek sosyal, gerek ekonomik, gerek yönetsel olarak birçok kültürü baştan aşağı değiştiren pandemi sürecine de, yıllardan beri gelen hızlı adaptasyon kültürümüzle ayak uydurduk. Ancak yine pandemi süreci özelinden gidecek olursak, yönetsel açıdan sormamız gereken bir soru var: Biz bu durumu yönettik mi, yoksa idare mi ettik?
Yazının başında, bu krizin daha önce görülmemiş olduğunu ve bu yüzden geçmişe bakılarak süreç yönetimi ile ilgili bir ders çıkarılamayacağının altını çizmiştik. Küçük bir çekirdek aile için de, orta ölçekli bir şirket için de, devlet yönetimi için de aynı durum geçerliydi. Bu durumda özellikle siyasilerin zaman zaman durumu yönetebilme konusunda basiretsizlikler yaşadığını ve durumu yönetebilmekten çok, durumu idare edebilmek için çeşitli hamleler yaptığını takip ettik. Bu durum yalnızca pandemi gibi bir kriz ortamı için de geçerli değil. Günümüz demokrasilerindeki seçim kaygısı, iş başına gelen siyasileri uzun dönemli sağlam girişimlerden uzaklaştırıyor. Bu nedenle hep günlük çözüm hamleleri ile idare ediliyor, uzun vadeli programlarla yönetilemiyoruz.
Türk Futbolu vs Türk Basketbolu
Maalesef toplumsal kültürümüz yönetmekten çok, idare etme sistemine dayalı. Mesela ülkemizin en popüler eğlencelerinden bir tanesi olarak kabul ettiğimiz futbolu ele alalım. Yıllardır övündüğümüz genç nüfusumuza rağmen, hiçbir zaman futbolda başarılı bir ülke olamadık. Üstelik bu kadar da çok seviyor olmamıza rağmen…
Çünkü Türkiye’de futbol kesinlikle yönetilmiyor, idare ediliyor. Bu durum da her zaman günü kurtarmaya yönelik yönetim hamlelerine sahne oluyor. Bu hamleler çoğu zaman hüsranla sonuçlanıp, günü de kurtaramıyor. Avrupa’nın çeşitli takımlarında iyi bir kariyer yapmış ancak futbolu bırakmasına iki sene kalmış, yaşı geçkin futbolcular yıllık 4-5 milyon Euro gibi astronomik maaşlarla ülkemize geliyor ve Türk futbolunun gelişmesi bekleniyor. Futbolcunun kontratında yer alan 4-5 milyon Euro’luk maaş çekleri de, bir sonraki seçimle gelecek olan yönetimin dönemine tarihleniyor. Gün, kariyerli bir futbolcu transferi ile kurtuluyor gibi görünüyor, ancak uzun döneme baktığımızda her şey kötüye gidiyor.
Şimdi de ülkemizde her zaman popülerliği futbolun gerisinde kalan basketbolu ele alalım. Futbolun aksine, gerek ulusal takım gerek kulüp takımlarında basketbolda çok başarılı bir ülkeyiz. Bunun nedeni: Çok açık bir şekilde, tamamen yönetsel biçim farklılıkları. Basketbol basketbolu bilen kişilerce, uzun vadeli ve çok sağlam programlarla yönetiliyor. Bu yolda biraz cereme çekip, işleri rayına koyduktan sonra zaten günü değil, yılları kurtarmış oluyorsunuz.
Futbol gibi fiyat performansı bakımından son derece başarısız transferler yapmak yerine, çok daha minimal bütçelerle altyapı yatırımları yaparak yurt dışına basketbolcu ihraç ediliyor. Sporcu olmayan iş insanları, tepeden inip futbol yöneticiliği yaparken; basketbol federasyonu başkanı ülkemizin ulusal takım kaptanlığını yapmış, Amerika’da bizi yıllarca temsil etmiş, işin içinden gelen eski bir basketbolcu.
Yönetsel Sürdürülebilirlik
Doğada sürdürülebilirlik ne kadar önem taşıyorsa, kurum kültürü için de bu durum aynı şekilde geçerli. Bir yönetici işin operasyon kısmını harika yapıyor olabilir. Ancak bu “harika” olayın sürdürülebiliyor olması gerekiyor. Bir gün o yönetici, o pozisyondan çıktıktan sonra da, aynı “harika olaylar” silsilesinin devam etmesi gerekiyor. Bir ayrılıkta işin sekteye uğramaması için de uzun vadeli bir planlamaya ve daha da önemlisi güçlü bir kurum kültürüne ihtiyacı var.
Tıpkı basketbol ve futbol yönetsel sistemlerinde verdiğimiz örnekler gibi. Bugün basketbol yönetiminde o kadar sağlam bir kurum kültürü oluşmuş durumda ki, uzun bir müddet federasyon başkanı olmasa da, kurum kültürü kendi kendini yönetebilir.
Minik çocuğumuz ağlayıp elimizi kolumuzu bağladığında susturmak için telefondaki çocuk filmleri ile oyalanmasına izin verdiğimiz zamanlar oluyor ancak çocuğumuza kendisini oyalamasını ve geliştirmesini öğretmez her ağladığında telefonla susturursak idare ediyoruz demektir. Onun uzun vadeli doğru kişilik gelişimi için çocuğumuz ile kriz yaşamayı bir süre aramızın bozulmasını göze almamız gerekir.
Sağlık Krizi Yerini Ekonomi Krizine Bıraktı
Dünya olarak çok zor bir sağlık krizinden geçtik. Ancak şu anda ülke olarak yine çok zor bir ekonomik krizle boğuşuyoruz. Enflasyonun getirdiği ekonomik zorluklarla idareci ile yönetici arasındaki farklar iyice ortaya çıkıyor ve çıkmaya da devam edecek. Bu zorlu süreci atlatmak için yatırımlardan, eğitimlerden ve uzun vadeli hedeflerden vazgeçmek kısa dönem karlılıklarına odaklanmak sonun başlangıcı olabilir. Bu dönemde soğukkanlı davranamayan idarecilerin iş ölçeklerinde hızla küçülmeye gittiklerini, yöneticilerin ise büyük bir soğukkanlılıkla İnsan Kaynaklarını ile kurum değerlerini dengede götürerek büyük bir dönüşüme gittiğini görebiliyoruz.