Demografik değişimlerin işgücü piyasasına etkileri malum. Uzun yıllardır konuşulan doğum oranları düşüşü bilinmeyen bir gelecekte gerçekleşecekmiş gibiydi. Oysa Çin, 1978 yılından beri ilk kez emeklilik yaşını yükseltiyor.
Çin’in İşgücü reformu
Çin, yaşlanan nüfus, azalan iş gücü ve emeklilik sistemi üzerindeki baskılar nedeniyle emeklilik yaşını kademeli olarak yükseltme kararı aldı.
2025’ten itibaren erkekler için emeklilik yaşı kademeli olarak 60’tan 63’e çıkacak ve 2035’e kadar tamamlanacak. Kadınlar için ise mavi yakalı çalışanlar için emeklilik yaşı 50’den 53’e, beyaz yakalı çalışanlar için ise 55’ten 58’e yükselecek. Bu politika, önümüzdeki 15 yıl içinde kademeli olarak uygulanacak.
Mavi yakalı işçiler, genellikle fiziksel olarak daha zorlayıcı işlerde çalıştıkları için emeklilik yaşları beyaz yakalılara göre daha erken tutuluyor. Bu ayrım, işin doğasına ve çalışma koşullarına bağlı olarak işçilerin yaşlandıkça iş verimliliklerinin nasıl etkilendiğine dair bir denge oluşturmayı amaçlıyor. Çin, bu farklılaştırılmış uygulamayla hem işgücünü korumayı hem de sosyal güvenlik sistemine katkıyı artırmayı hedefliyor.
Bu karar, 2035’e kadar 400 milyona ulaşması beklenen yaşlı nüfus ve azalan doğum oranıyla birlikte emeklilik sistemine katkıda bulunacak genç çalışanların sayısının azalması gibi ekonomik zorluklara yanıt olarak alındı. Çin’in küçülen nüfusu ve düşük doğum oranı, emeklilik sistemi üzerindeki ekonomik baskıları artırıyor.
Dünyada doğum oranları hemen hemen her ülkede düşüyor, Türkiye de bu trendin içinde. Her ne kadar populist politikalardan dolayı EYT konusunu yaşamış olsak da EYT’liler çalışma hayatından çekilemedi, çekilemezler de. Bu durum, en azından enflasyondan dolayı düşen ücretlerine bir destek oldu. Bu da ‘baby boomer’ların iş hayatında kalmasına olanak tanıdı.
1960 yılında dünya doğum oranı ortalaması %4.7 iken 2021 yılında bu oran %2.3’e düşmüş gözüküyor. Zengin ülkelerde durum daha farklı, 1960’larda bu oran %3’ken şimdi %1.6 civarında. En ilginci de İran’da, doğum oranı 1980 yılında %6.6 iken şimdi %1.7’ye gerilemiş durumda. Baskıcı rejimler geleceğe umutla bakılmasını ve yeni bir nesil konusundaki iştahı azaltıyor.
İşgücüne katılan kadınların çocuk sahibi olma konusuna sıcak bakmaması bu gidişatı hızlandırıyor. Ülkelerin sosyal güvenlik sistemi dengeleri bozuluyor. İnsanların yaşam süreleri uzadıkça genç jenerasyonların ödedikleri sigorta primleri; emekli aylıkları, yaşlı bakımı ve sağlık sistemini karşılamıyor.
İşgücünde Kalmak Zorunda Olanlar
Geçen hafta yayınlanan “İş için Yaşlı, Emeklilik için Genç” başlıklı yazımda bu konuyla ilgili gerçekleştirilen bir ankete yer vermiştim. Transamerica Institute, yaşlı çalışanları etkileyen iş uygulamaları ve sundukları emeklilik faydalarını ölçen bu ankette işverenlere, bir kişinin işe alınmak için “çok yaşlı” olabileceği yaş sorulduğunda, yüzde 56’sı “kişiye bağlı” olduğunu, yüzde 9’u ise “emin olmadıklarını” belirtmişti. Bir kişinin çalışmak için “çok yaşlı” sayılacağı yaş sorulduğunda, işverenlerin yüzde 35’i 62 yaşı “ortanca yaş” olarak kabul etmiş.
İş hayatında karşılaştığı zorlukların işverenlerin bireysel kararlarının yanında hükümetlerin aldığı aksiyonların da yaşlı çalışanları doğrudan etkilediği ortada. Düşen doğum oranları ve yaşlanan nüfus, dünya genelinde ülkeleri sosyal güvenlik ve emeklilik sistemlerinde önemli reformlar yapmaya itecek gibi görünüyor. Türkiye’nin de bu trendin bir parçası olup, EYT’lilerin iş gücünde kalmaya devam etmesi buna açık bir örnek. Enflasyon ve ekonomik belirsizlikler, birçok insanı emeklilik sonrası iş hayatında kalmaya mecbur bırakırken, Çin gibi ülkeler bu durumu daha kapsamlı politikalarla çözmeye çalışıyor.