Hatasız düşünmek mümkün olmayabilir ancak önce hataların ne olduğunu anlamalı…
Elimde 7 yaşındaki oğluma okuduğum Rene Magritte’nin çocuklar için Magritte’in Elması kitabı. Belçikalı sürrealist ressam Rene Magritte ‘İnsanın Oğlu’ adını verdiği melon şapkalı yüzünü elmayla kapatan adam resmiyle meşhur. 1900’lerin sürrealizm akımına damgasını vuran sürrealizmin öncüsü resmiyle düşündürüyor, çizdiği resmin, yazdığı kelimelerin ardında gerçekten ne olduğunu sanatseverlere anlatmaya çalışıyor.
Sıradanı sıra dışı gibi, olanaksızı olanaklı gibi çiziyor; nesneleri kendine çağrıştırdığı şekilde isimlendirmeyi tercih ediyor. Bir obje çizdiğinde soruyor ve de herkesin sorgulamasını istiyor. Meşhur elmasını çiziyor, soruyor: bu nedir? Elma diyenlere bu elma değil diyor, o sadece elmanın bir benzeri, benim çizdiğim resmi, elmanın kendi değil.
Margritte’nin resme yaklaşımı kendi zihinsel yanılgılarımızı hatırlattı. Bazen gördüğümüzü kendi algımız çerçevesinde bakıyor ve etkisinde o kadar kalıyoruz ki, yanılıyoruz.
Bir diğer yanılgılardan arınma kitabı Rolf Dobelli’nin Hatasız Düşünme Sanatı (The Art of Thinking Clearly). Kitap hepimizin sıklıkla karşılaştığı, beynimizin bize oynadığı yanılgıları tek tek bilimsel çalışmalarla, gerçek yaşamdan kesitlerle ve uzmanların deneyimleriyle son derece akıcı bir dille anlatıyor. Kitabın en güzel yanı hemen her yanılgıda kendimi bulmam oldu. Özel yaşamdan, iş dünyasından, insan davranışının belirleyici olduğu her alanda yanılgılarımızın kurbanı oluyoruz, değerlendirmelerimizi ve de kararlarımızı yanılgılarımız belirler.
Harvard’a gitmek sizi daha mı akıllı yapar?
Yoksa Harvard’a girmek için belli bir IQ, başarı, itibar, seviyede mi olmanız gerekli. (Harvard’ın öğrenci kabul kriterlerinin bilinmemesi özellikle Asyalı öğrencilerin ırkçılık mağduru oldukları iddiaları gündeme getirmektedir.) Ya da en hızlı şekilde kilo vermek ve ideal ölçülerde bir vücuda mı sahip olmak istiyorsunuz? Konuya son derece sonuç odaklı yaklaşıyorsunuz ve sporları ve o sporları yapan sporcuları inceliyorsunuz. Bisiklete binenlerin bacakları daha kalın, koşanlar pek mutsuz görünüyor, vücut çalıştırmak herkesin harcı değil… ideal olan yüzmek, yüzücülerin vücudu oldukça orantılı. Bir dakika yüzücüler yüzdükleri için mi ideal ölçülere sahipler yoksa ideal vücutları sayesinde mi başarılı yüzücüler olmuşlar? Hayatın her evresinde yumurta- tavuk sebep-sonuç formülünün birbirinin içinde olduğunu görmek mümkün…
Şoför bilgisi mi, Uzman bilgisi mi?
Şu ülkemizin canım taksi şoförleri vardır ya her şeyi bilen… Yok bu kastettiğimiz şoför bilgisi o değil, ilginç bir hikayeye dayanıyor özü. 1918 yılında Nobel ödülü alan fizikçi Max Planck Almanya’da yeni kuantum mekaniğini anlatmak için bir tura çıkar ve her gittiği yerde aynı konuşmayı verir. Öyle ki her yaptığı konuşmayı kendisiyle beraber seyahat eden şoförü dinler ve günün birinde konuşmayı baştan sona ezberlemiş olur. Planck’a aynı konuşmayı tekrar tekrar yapmanın çok sıkıcı oldukça sıkıcı olduğunu tahmin ettiğini, eğer kabul ederse Münih’te yapacağı bir sonraki konuşmayı kendisinin yapabileceğini söyler. Planck da şoförünün bu teklifini kabul eder. Kelimesi kelimesine aktardığı konuşma bitince, katılımcılardan bir fizik profesörü Planck sandığı şoföre bir soru yöneltir. Şoför kıvrak zekasıyla, böyle basit soruyu gerçek Planck’ı göstererek şoförünün bile cevaplayabileceğini söyler.
İşin özü şu: Hiçbir zaman şoför bilgisi edinmekle ve bu edindiğiniz bilgiyle övünmekle kendinizi ve çevrenizi kandırmaya çalışmayın. On binlerce saatlik emeğe denk gelecek uzman bilgisine erişmek için uğraşın. Tabii haklı olarak diyeceksiniz ki, çevremde, medyada birçok insan var, şoför bilgisiyle uzmanlık oyunu oynayan… olsun varsın siz onlardan olmayın.
Batık Maliyet Yanılgısı
Dünyanın en ağır tiyatro oyununa gittiniz, sıkıntıdan patlamak üzeresiniz, karnınız gurulduyor. Eşinize fısıldıyorsunuz, ‘hadi gidelim bu bir eziyet’. Eşiniz sinirli sinirli size gene fısıltı şeklinde cevap veriyor: ‘bu biletlere ne kadar para verdik biliyor musun?! Şikayeti bırak ve izle!’ Siz ısrarla konuşmaya devam ediyorsunuz, para gitti gider, asıl soru bu tiyatronun gecemizi boşa harcamasına izin mi vereceğiz yoksa zararın neresinden dönersek kardır deyip geceyi ruhunuza hitap eden keyif aldığınız şeylere mi ayıracaksınız? Geçmişi UNUTUN! Birçoğumuz paramız, çabamız boşa gitmesin diye pek de inanmadığı, sevmediği bir şeyi yarım bırakmaktan çekinir, batık maliyeti düşünür.
Aslında nedir batık maliyet? Ödenmiş, üstüne su içilmiştir. Aslında eziyete devam ederek maliyeti daha da büyütürsünüz, sadece geçmişte ödediğinizle kalmaz, bugünün fırsat maliyetinin de faturası size kalır.
Risk mi, Belirsizlik mi?
Önünüzde iki kutu var. A kutusunda 100 top var: 50si kırmızı, 50si siyah. B kutusunda ise, gene 100 top var ancak kaç tane kırmızı, kaç tane siyah top olduğu belli değil. Eğer kutulardan herhangi birinden kırmızı bir top çekerseniz, 100 dolar kazanacağınız söyleniyor. Hangi kutuyu seçersiniz, A mı B mi? Çoğumuz A kutusunu seçer çünkü şansımızın yarı yarıya olduğunu biliriz. B kutusu bilinmezler kutusudur kimbilir belki sadece 5 top kırmızıdır…
Şimdi aynı oyunu aynı kutuları kullanarak tekrar oynayalım. Bu sefer siyah kutuyu seçerseniz 100 dolar kazanacaksınız. Hangi kutuyu seçersiniz? Gene birçoğumuz A diyecektir. Değişen bir şey yoktur yarı yarıya şansınızın olduğunu bildiğinizi, tamamen bilinmeyenlerle dolu B kutusuna tercih edersiniz. Ama durun bir dakika biraz önceki varsayımınızın tam tersini yapmış olmaz mısınız? B’de daha az kırmızı olduğunu varsaymamış mıydınız biraz önce? İçinde bulunduğunuz Ellsberg Paradoksu. Daniel Ellsberg tarafından bulunan bu paradoks insan davranışının bilinen olasılıkları (A kutusu) bilinmeyenlere (B kutusu) tercih edeceğini uygulamalı olarak kanıtlamıştır. Bu deney risk ve belirsizlik karşısında insan davranışı ile ilgili önemli doneler vermiştir. Riskte olasılıkları biliriz, belirsizlikte olasılıklar da bilinmez. Riski hesaplarken elinizde veriler vardır, kumar oynamalı mı oynamamalı mı bu verilere göre ve de risk almaya yakınlığınıza göre kararınızı verirsiniz. Oysa, olasılıklarınızı bilmezseniz, karar vermek çok zordur. İçgüdülerinizi dinlersiniz, piyasalara bakar, dünya konjonktürünün etkilerini tahmin etmeye çalışırsınız. Ancak bilemezsiniz.
Dobelli’nin kitabı kendine fazla güvenmek, bildiğini abartmak, kendine benzeyeni beğenmek, elmayla armutu karşılaştırmak gibi daha birçok sıklıkla içine düştüğümüz yanılgıyı ele alıyor. Yanılgıların farkında olmak birinci adım. Bazen yanılgının farkında olunduğunda daha objektif yaklaşıp bu yanılgıyı aşarak değerlendirme yapmak mümkün oluyor. Bazense yanılgının farkında bile olsanız aynı hataya düşüyorsunuz. Zihnimizi çözmek neredeyse imkansız, hatalarını engellemek de…
Bu yazı, hrpozitif.net’ten alıntılanmıştır.
Ela EROZAN