Skip to main content
search

İş hayatında, kadınların daha fazla yer aldığı, cam tavanların kırıldığı, eşitlik söylemlerinin yükseldiği bir çağdayız. Fakat ne gariptir ki, bazı engeller yine kadınlardan geliyor. İş dünyasında kadınların yükselişi, toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinin en somut kazanımlarından biri olarak görülüyor. Ancak bu yükselişin gölgesinde, çoğu zaman dile getirilmeyen bir sorun var: Kadınların iş dünyasında yıllardır savaş verdikleri “erkek egemen yapı” yetmezmiş gibi, şimdi bir de kendi içlerinden çıkan bir engel var: Kraliçe Arı Sendromu. Halk arasında biraz yumuşatılarak pembe taciz de deniyor. Pembe… Ama aslında oldukça koyu tonlarda bir sorun bu.

Cam Tavanı Kıran Ellerden Ters Köşe

Kraliçe Arı Sendromu, iş yerlerinde kadınların hemcinslerini desteklemek yerine, onları engellemesini tanımlar. Yani bir kadın yönetici, altında çalışan başka bir kadını büyütmek yerine, “yerini almak isteyebilir” korkusuyla ona fırsat tanımaz.

Bu sendromu 1970’li yıllarda Michigan Üniversitesi’nden bazı psikologlar fark etmiş. O dönem, kadınların iş hayatına daha yeni yeni adım attığı yıllar. O yıllardan bugüne geldik, ama ne yazık ki bu sendrom hâlâ gündemimizde.

Ve bazen bu sendrom, öyle sessiz ve sinsi ilerliyor ki, dışarıdan bakan birinin anlaması zor. Çünkü davranışların ardında açıkça kötü niyet görünmüyor. Ama bakın satır aralarına; iğneleyici sözler, küçümseyen bakışlar, kadın çalışanı yalnızlaştırma çabaları… Hepsi Kraliçe Arı Sendromu’nun birer parçası.

Tatlı Tatlı Zehirlemek

Kraliçe arı sendromu öyle bağırarak, kavga dövüşle ortaya çıkmaz. Tam tersine, sessizce işler. Adeta “tatlı tatlı zehirlemek” gibidir.

  • Göz ardı edilen başarılar…
  • Küçümseyici bakışlar…
  • “Sen daha gençsin, anlamazsın” cümleleri…
  • Kritik projelerden dışlamak…
  • Dışa karşı gülücük, içerde sinsice yalnızlaştırmak…

İşte pembe taciz budur. Hakaret yok, şiddet yok… Ama ruhu zehirler.

Acıyı Devretmek

Peki neden bazı kadınlar, kendi hemcinslerine karşı bu kadar acımasız olabiliyor? Bunun cevabı aslında birkaç katmanlı.

  • Rekabet Korkusu: Başarılı bir kadın, pozisyonunu kaybetme endişesiyle diğer kadınları “potansiyel tehdit” olarak görebiliyor. “Benim yerime geçer” korkusu, dayanışmayı bir anda yıkar.
  • Erkek Dünyasında Yer Elde Etme Baskısı: Uzun yıllar erkek egemen ortamlarda mücadele eden bazı kadınlar, “tek kadın” olmanın sağladığı ayrıcalığı kaybetmek istemiyor. “Ben zor geldim bu noktaya, o da zorlansın” gibi bir düşünce oluşabiliyor.
  • Toplumsal Stereotipler: Liderlik vasıflarının erkeklikle özdeşleştirildiği toplumlarda, kadınların da “sert” ve “otoriter” olmaları gerektiği düşünülüyor. Ve ne yazık ki bu sertlik, çoğu zaman yine diğer kadınlara yansıyor.
  • Geçmişin Yükü: Bazı kadınlar, gençliklerinde gördükleri zorlukları içselleştiriyor. “Ben neler yaşadım, o da yaşasın” diyerek acıyı meşrulaştırıyorlar. Oysa bu yaklaşım, zincirleme bir eziyet yaratıyor.

Korku İmparatorluğu

Kraliçe Arı Sendromu, iş hayatında sadece bireysel ilişkileri değil, tüm kurum kültürünü etkiliyor. Çünkü iş yerindeki kadın dayanışması, kadınların yükselmesinin temel taşlarından biri.

Ama bu sendrom yaşandığında, aşağıdaki tablo oluşuyor:

  • Kadın çalışan, başarılarından bahsedemez hale geliyor. Çünkü övünmek, Kraliçe Arı’nın radarına girmek demek.
  • Kariyer fırsatları bilinçli şekilde gizleniyor. Terfi, eğitim, proje… Hepsi tek elde tutuluyor.
  • Genç kadın çalışan, iş yerinden soğuyor. Kendine güveni sarsılıyor, “demek ki kadın kadının kurduymuş” diyor.
  • İş yeri, kadınlar arasında bölünmelerle doluyor. Küçük klikler, söylentiler, dedikodular… Hepsi iş yerinin ruhunu zehirliyor.

Oysa yapılan araştırmalar, kadınların kadınlara desteğiyle, şirketlerde hem verimliliğin arttığını hem de işten ayrılma oranlarının düştüğünü gösteriyor.

Sessiz Mobbing: Pembe Taciz

Pembe taciz, kulağa “masum” gibi geliyor. Pembe renkli, süslenmiş, yumuşak… Ama aslında en zehirlisi bu. Çünkü genelde açık hakaret içermiyor. O nedenle ispatlanması çok zor.

Örneğin:

  • Sürekli görmezden gelmek…
  • Başkalarının önünde küçük düşürmek…
  • Başarılarını sahiplenmek…
  • Projelerden bilinçli şekilde dışlamak…
  • İş yükünü artırmak ama takdir etmemek…

Bu davranışların tamamı, kişinin psikolojisini yıpratıyor. Ve ne acıdır ki, bazen bu baskı, erkek yöneticilerden değil, başka kadınlardan geliyor.

Ne Yapmalı?

Kraliçe Arı Sendromu’nu ortadan kaldırmak için, öncelikle bu davranışın varlığını kabul etmemiz gerekiyor.

  • Eğitim ve Farkındalık: Şirketler, kadın yöneticiler için özel eğitimler düzenlemeli. “Kendi koltuğunu koruma içgüdüsü” yerine, ekip başarısına odaklanma kültürü geliştirmeli.
  • Mentorluk Programları: Kadınlar arasında mentorluk ilişkileri kurulmalı. Çünkü en etkili destek, yolun başındaki bir kadın için, yolu yürümüş bir kadının tecrübeleridir.
  • Açık İletişim: Kadın çalışanların yaşadığı sorunları rahatça anlatabileceği, güvenli ortamlar oluşturulmalı. İnsan kaynakları birimleri, bu konuda daha hassas ve çözüm odaklı olmalı.
  • Başarıyı Paylaşmak: Kadınlar, başarıyı birbirinden saklamak yerine paylaşmalı. Çünkü başarı bulaşıcıdır. Bir kadının yükselmesi, diğerlerine ilham verir.

Kadın Kadının … Olmalı

Belki de hepimizin aklına gelen o klişe sözü yeniden hatırlamak gerek: Kadın, kadının kurdu değil; yurdu olmalı.

Birbirinin önünü kesmek yerine, elinden tutan, arkasında duran, yükselince diğerini de yanında götüren kadınlar… İş dünyasının buna ihtiyacı var.

Çünkü toplumun yarısı kadınsa, diğer yarısını da kadınlar yetiştiriyor. Kraliçe arı değil, birbirine kanat olan insanlar görmek umuduyla…