Teknolojinin ve iş hayatının birleşimi ile ilgili çeşitli makaleleri, köşe yazıları okurken robotların işimizi elimizden alacağından ve doğal olarak işsiz kalacağımızdan korku duyuyoruz. Halihazırda bizimle aynı işi yapan kişilerle yaşadığımız ve zaten oldukça zorlu bir rekabetin içerisindeyken, bir de robotlarla rekabet kulağa oldukça yorucu ve korkutucu geliyor.
İşimiz geleceğimiz, hayat aracımız ve amacımız.
Ancak robotlarla insanların arasında henüz kapanmayan bir fark var. Bu fark; “duygu”. Otonom araçlar insanlardan çok daha hızlı reflekslere sahip. Örneğin seyir halindeyken yola aniden bir çocuğun fırlamasını bizlerden çok önce fark edip, fren yapabiliyor. Ancak onlar için yola çıkan çocukla, yola çıkan bir araba arasında herhangi bir fark yok. Biz insanlar seçme şansımız olsa bir çocuğa çarpmaktansa, bir arabaya çarpıp maddi hasarla durumu kapatabiliriz. Ancak otonom araçların böylesi bir durumda ne karar vereceğini şu an için kestiremiyoruz.
“Duygu”nun bir alt kolunu da ikili ilişkiler oluşturuyor. İşimizi robota ya da bir başka şeye kaybetme ihtimaline karşı yerimizi sağlamlaştırmak isteriz. Robotlardaki örneğinin duygu olabileceğinden söz ettik. Ancak rakibimiz robot değil de bir insan olursa muhtemelen başvuracağımız yol vazgeçilmez olmayı denemek olacak.
Peki, ama vazgeçilmez olmak ne kadar iyi?
İş arkadaşlarımız arasında bazı gizli kahramanlarımız vardır. Bu kişiler herkesin yardımına koşar, iyi niyetiyle yardım etme çabası güder. Hatta kimi zaman bu kişinin uzmanlık alanı dışındaki isteklere ve hatta işle ilgisi olmayan isteklere bile koştuğuna şahit oluruz. Zaman zaman bu durum öylesine ayyuka çıkar ki, bu arkadaşımız ofiste olmadığında ya da o an ulaşılamadığında işler sarpa sarar ve bir kriz baş göstermeye başlar.
Tıpkı ikili ilişkilerde olduğu gibi iş hayatında da güvenilir, iyi niyetli ve yardım sever kişi ya da kişilerle beraber oluyorsak, kuşkusuz kendimizi şanslı sayarız ve bu kişileri yanımızdan ayırmamaya özen gösteririz. Hal böyle olunca, şirketin gideceği olası bir “küçülme politikası”nda bu arkadaşımızın şirkette kalma ihtimali de oldukça yüksek. Çünkü hiçbir patron, hiçbir müdür, hiçbir çalışma arkadaşı böyle bir çalışanı kaybetmek istemez. Kaybetmek istemediği için çoğu kez bu arkadaşın gururu okşanacak. Her fırsatta ne kadar iyi bir insan olduğu söylenilerek ödüllendirilecek.
Kıyakçılığın Sonu Ayakçılık
Ancak bu durum talepkâr kişiler için suistimale çok açık. Ve bu suistimal durumunun faturaları, iyi kalpli şövalyemizin kariyer hayatına direkt olarak etki edebilir. Evet, böyle bir çalışanı ne patron ne de müdür kaybetmek ister…
Birçok işini iyi kalpli şövalyemiz aracılığı ile halleden bir müdürü ele alalım. Şövalyemiz iş dışında da müdürünün bir dediğini ikiletmiyor… Gün geliyor çatıyor performans dönemine. İnsan Kaynakları, müdüre şövalyemiz için görüşlerini soruyor. Müdürümüz çalışanın asla işten ya da departmandan ayrılmaması gerektiğini ve -yine altında olmaya devam edecekse- terfii de hak ettiğini belirtiyor.
Yukarıdaki örneğimiz her ne kadar hayal ürünü de olsa, böyle bir durumu bizzat tecrübe etmiş ya da çevrenizde tecrübe edenlere şahitlik etmişsinizdir. Aslına bakacak olursak buradaki örnekte müdür pek art niyeti olmaya da bilir. Bunu gerçekten farkına varmadan da yapıyor olabilir. Bunlar sebepler…
Sonuca gelecek olursak şövalyemiz hak ettiği sıçrayışı yapamıyor, kendi yetenekleri de evrensel olmanın dışına çıkıyor. Yeteneklerin evrensel olmanın dışına çıkması da çalışan için pek yararlı değil. Çünkü gelişimi kendi ana iş kolunda değil, müdürünün ya da diğer çalışanların istekleri neticesinde şekilleniyor. Örneğin bu kişi muhasebe departmanında çalışıyorsa, yetenekleri muhasebe alanında değil müdürünün, çalışma arkadaşlarının ya da yardım ettiği kişilerin asistanı olarak şekilleniyor. Ve o kurumun resmi muhasebecisi, gayriresmî genel asistanı oluveriyor. Şirketinde yükselemediğini fark ettiğinde ve başka şirketlere gitmek istediğinde de bu yetenek durumu büyük bir engel olarak karşısında duracak. Muhasebe başka şirkette de muhasebe, ancak uzmanlık alanı genel yardımcılık…
İyi bir eş olmak, dürüst bir çalışan olmak, yardımsever bir insan olmak elbette dünyayı güzelleştirecek türden şeyler. Ancak her zaman verdiklerimiz ile aldıklarımızın ne olduğunu görüyor olmak ve zararlı çıkıyorsak alarm verebilmek çok önemli. Eğer misyonunuz kendi kariyer alanınızda genişleme olacaksa, stratejik alanda olmasına dikkat etmek gerekiyor. Eğer alarm veremiyorsak, kıyakçılığın sonu ayakçılık!