Skip to main content
search

Bir yılın daha sonuna geliyoruz. Bu yıl geçen seneye nazaran hayli sessiz, sakin geçiyor. Şöyle bir geçen seneye göz atacak olursak piyasaları etkileyen birçok dış etmenden uzaktayız. Deprem, seçim, döviz kuru, şaibeli enflasyon tebliğleri, nas ekonomisi gibi zorlayıcı birçok etmen bu sene yok ya da daha az. Kimi otoriteler bu görece sakin iklimi fırtına öncesi sessizlik olarak nitelendiriyor. Sonuçları önümüzdeki aylarda hep beraber göreceğiz …

Ancak son yıllarda değişmeyen bazı şeyler var. Örneğin mavi yakada insan kaynağının bulunmaması. Bu problem fabrika İnsan Kaynaklarının bir numaralı problemi. Zaten piyasalarla ilgili birçok sorun varken, bir de insan kaynağı bulamamak hayli can sıkıcı bir şey gerçekten.

Tembeller Meslek Lisesine…

Meslek liseleri genel olarak kötü bir imaja sahip. Benim dönemimde de liseyi kazanamayanlar, mecburiyetten meslek lisesine giderdi. Kötü bir eğitim alırlar ve haliyle beklenen vasıflara haiz olamadan mezun olurlardı. Maalesef bir acımasız gerçek olarak; meslek lisesine gidenler hakir görülür, “tembel” olarak sıfatlandırılırdı. Bu durum sosyolojik açıdan çok kötü.

Üniversitelerdeki eğitim için de maalesef çok parlak şeyler söyleyemeyeceğim. Kendimden örnek vermem gerekirse İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Bölümünü bitirdim. Aldığım onlarca ders içerisinden yalnızca bir tanesi gazetelerde çalışırken işime yaradı. İnternet gazeteciliğinin yeni yeni peyda olduğu bir dönemdi, tüm gazeteler internet sitelerine ve sosyal medya hesaplarına yatırım yapmaya başlamışlardı. Ancak gelin görün ki, eğitim hayatımda internetle alakalı -bırakın dersi- konu dahi yoktu. Hemen hemen her dersin konusu ilk gazetenin nerede, kimin, niçin çıkarıldığıydı. Daha da trajiği her hoca farklı yeri, kişiyi, sebepleri doğru kabul ediyordu. Özetle her hoca özelinde farklı “ezberler” yapmak gerekiyordu ki sınavdan geçebilelim. İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Bölümü bildiğim kadarıyla mesleğe en çok insan kaynağı sağlayan kurumdu. Bu durum verilen harika eğitimden dolayı değil, tamamen bizim bölümün bir nevi “hemşericilik” yapıp, kendinden sonra gelenleri iş hayatında sahiplenip desteklemesinden kaynaklıydı. Bu yıllardır süregelen bir kültürdü ve herkes yeni gelene sahip çıkardı.

Sanayisizleşmek Havalı mı?

Mavi Yaka’ya dönecek olursak; 90’larda doğanlardan itibaren kimse sanayi alanlarında çalışmak istemiyor. Hele Z Kuşağından sanayide kirin, pasın içinde çalışmalarını beklemek abesle iştigal. Oto sanayilerde sayıları çok azalan ergen yaştaki çırakları görünce onlar adına mutlu oluyorum. Çünkü hedefleri para kazanmaksa, ileride çok iyi paralar kazanacaklarından eminim.

Bu durumun düzeleceğini pek sanmıyorum. Bu ve bunun gibi bazı olayların bir tezahürü olarak da zaten Türkiye yavaş yavaş sanayisizleşmeye başlıyor. Mesela tekstilde üretim Mısır’a, Pakistan’a kayıyor. Çin’den bahsetmeme gerek dahi yok.

Ancak bu manevrayı ülkecek güzel alabilirsek bu durum aslında o kadar da kötü, iç karartıcı bir durum değil bana göre. Çünkü Avrupa da benzer durumda ve bunu dert etmek bir yana dursun, bu durumla böbürleniyor. Bir fabrika kurmak, sanayi kurmak çok zahmetli işler. Algısı, vergisi, istihdamı, iş kazası, sigortası vs. vs. konsantre olmanız gereken ana iş koluna gelene kadar birçok yorucu süreçle boğuşmak zorundasınız. Bu her iş için böyle ama bir fabrikanız varsa niteliğine göre ekstra zorluklar sizi bekliyor. Oysa fabrikatör olarak edebileceğiniz kârı günümüz teknolojileri ile çok daha az bürokratik süreçten geçerek de yapabilirsiniz. Bacası tüten bir fabrikanız olmaz ama para basan bir Yapay Zekâ uygulamanız olabilir.

Tarih Bildiğimiz Gibi: Tekerrüre Devam

Gelişen teknoloji milyonlarca kişiyi işsiz bırakacak. Tıpkı daha önce traktörün ya da mekanik dokuma tezgâhlarının yaptığı gibi. Halihazırdaki birçok meslek tarihin tozlu sayfalarına gidecek. Ancak aklımıza gelmeyen yeni meslekler de türeyecek elbette. Ve bir fabrikada 1.000 istihdamla yaptığımız kârı 3-5 kişilik bir ekiple yapabilir hale geleceğiz. Tıpkı bir traktörün 20-30 işçinin bir ayda yaptığı işi, tek başına birkaç saatte yapması gibi.

Traktör, mekanik dokuma tezgâhları ilk çıktıkları vakit pahalılardı ve haliyle erişilmesi çok da kolay araçlar değillerdi. Ancak teknoloji öyle değil. Erişilmesi çok daha kolay. İşte şimdi, teknolojinin sunduğu fırsat eşitliğinden yararlanmanın tam zamanı.

Çok yakın bir gelecekte Beyaz Yaka ile Mavi Yaka farklı yönlerden gelip aynı yerde buluşacaklar. Makineleşme kültürünün hız kazandığı dönemlerde tarım işçilerinin başına gelenin bir benzeri Beyaz Yaka’ya da gelmek üzere. İnsanlar son 30 yıldır Mavi Yakadansa Beyaz Yaka’yı tercih ettiler. Ancak şimdi işler yavaş yavaş Beyaz Yaka’yı bırakacak. Bugün Mavi Yaka’nın ücreti Beyaz Yaka’yı geçmiş durumda ve buna rağmen personel bulmada ve bulundurmada zorluklar çekiliyor.

Üretimin Çin, Pakistan, Mısır gibi işçiliğin görece daha ucuz olduğu ülkelere kaymasının Yapay Zekâ ile pek bir ilgisi yok. Her toplumun kendi özelinde güttüğü politikaların sonucu olarak bu durum gerçekleşiyor. Avrupa’nın bu durumdan hiç de şikayetçi olmadığını birkaç paragraf önce belirtmiştim. Bizde ise yine yukarıdaki paragraflarda anlattığım meslek liselerine yeterli özen ve önemi vermemenin sonucu bu oldu. Buradan geri dönüş olmayacak. Ülkemizde fabrikalar var oldukça Mavi Yaka bulundurmanın sıkıntısı yaşanacak. Bu durumun iki çözümü var: Ya fabrikayı ucuz iş gücü olan ülkelere taşımak ya da robotik süreçlere yatırım yapmak.