Skip to main content
search

Kurumsal bir yapıda, organizasyon içindeki herkesin belli bir işi olmalı ve ona odaklanmalı. Kimileri pazarlamalı, kimileri para hesabı tutmalı, kimileri operasyonu yönetmeli, kimileri de kurumun içine dönük bir şekilde süreçleri “en yüksek fayda” düzeyine çıkarmalı.

Galata’da tekerleği icat ettiniz, müthiş bir şey bu! Bundan hiç haberi olmayan Kadıköylüler halen taşımaları gereken nesneleri sırtlarında taşıyor ve enerjilerini çok fazla harcayıp, çok az iş yapıyorlar. Bir X, Instagram ya da LinkedIn hesapları olmuş olsaydı hemen bir Reels’te Galatalıların bu müthiş icadını fark eder ve kullanmaya başlarlardı. Birkaç denemeden sonra akıllarına gelen dahiyane fikirlerle tekerleği daha pürüzsüz bir hale getirebilecek müthiş bir törpü icat edebilirlerdi. Bu törpüyü çektiği bir Reels ile X, Instagram ve LinkedIn hesabına atar ve ilk beğeni de Galatalılardan gelebilirdi. Hoş, o tarihlerde kavimler diğerlerinden daha güçlü olabilmek için böylesine “çağ atlatmalık” bir bilgiyi çok büyük ihtimalle afişe etmezlerdi. Ancak bugün için aynı şeyleri söylemek pek doğru değil. Çünkü artık kişiler ya da kurumlar know-how’unu kamusal alanlarda paylaşmayı bir güç gösterisi olarak benimsemiş durumda.

Yaş itibarıyla özellikle ilkokulda çok kez ödevlerimi ansiklopediden yaptım. Ortaokul, lise dönemlerimde artık internet, -bugünkü kadar olmasa da- ödev de yapılabilecek bir mecra haline gelmişti ve gayet doyurucu bir kaynaktı. 5-6 yıldaki bu değişim gerçekten çok hızlıydı ama ayak uydurulamaz bir hız değildi bu.

Günümüzde teknoloji ya da bilişim, adına ne derseniz deyin; bunlar sebep, hız ise sonuçtur. Sonuç olarak da hız çağındayız ve yavaşlarsak mağlup oluruz. İnsanlık medeniyetinin ilk icadı olarak kabul edilen tekerlekten sonraki her icat zamanın hızını ikiyle çarparak hızlandırdı.

Devrim Değil, Evrim!

Ülke olarak bu çağa ayak uyduracağımızdan neredeyse şüphem yok. Biraz biraz, hem Balkanlar hem Akdeniz hem Orta Doğu hem Kafkaslar ülkesiyiz. Bu coğrafyada insanlar yaptıkları çılgınlıklarla, hiperaktiviteleriyle övünür. Düşmanlar, dostlar savaşlar, barışlar çok hızlı yer değişir. E bunların da sonucu politikaya, iş hayatına, sosyal yaşama yansır. Olsun! Ülkemiz her şeye çok hızlı adapte olur. Bugüne kadarki bu kaos ortamı bizler için genelde bir handikaptı, ancak şimdi zemin tam bize uygun bir şekle evrimleşmeye başladı.

Özellikle 1800’lü yıllardan beri zamanın hızının neredeyse gözle görünür artışından dolayı bu durum bize zaman zaman bir devrimmiş gibi görünüyor. Aslında bu bir evrim. Bu evrimin dilimize yansıyan şöyle bir örneği var: 90’larda “cep telefonu”, 2000’lerde hem “ev telefonu” hem de “cep telefonu”, 2010’larda “renksiz ekran telefon” ve “akıllı telefon”, şu an ise yalnızca “telefon” var. Kameramız, ajandamız, anılarımız, sosyal ortamımız, televizyonumuz, kitabımız, akıllı asistanımız vs. vs. her şey telefonumuzda.

Yine diyaloglarımızda yer eden başka bir örnek olarak kurumsal iş toplantılarını verebiliriz. Online toplantılar o kadar normal ki eğer toplantımız yüz yüze olacaksa bunu belirtiyoruz. Online toplantı için artık çevremde kimse “online yapalım” demiyor. “Toplantılar online’dır. Yüz yüze olacaksa belirtilmelidir” düşüncesindeyiz artık.

Bugünlerde çok klişe bir örnek olacak ama belirtmezsem de olmaz. Cep telefonunun 30 yıllık mazisine bir göz attıktan sonra bir de ChatGPT’nin tarihine ve kaç kişiye eriştiğine bakın. İnsanların hayatlarına nasıl dokunduğuna bakın. Bu hız ne kadar da baş döndürücü değil mi?

Faydaları Neler Olabilir?

Yazımın başında vermeye çalıştığım tekerleğin icadı ile kitle iletişimin arasındaki paradigmayı düşünün. Buradaki iş tekerleğin icadı, bu bir inovasyon tabii ki ancak dikkat kesilmemiz gereken bir başka nokta daha var. Buradaki “fayda departmanı” rolünü üstlenen şey kitle iletişim araçları. Bu yapı yakın tarihte her kurumsal şirkette olacak bence. Şu an bu işi Yönetim Kurulu üstlenmiş durumda. Ancak Yönetim Kurulu’nun sırtındaki onlarca yükten yalnızca biri bu. Kurul’da alınan yüzeysel kararlar İnsan Kaynaklarına aktarılıp, tabana yayılıyor. Taban ne kadar genişse İnsan Kaynaklarının da işi o kadar artıyor. Kimi şirketler İnsan Kaynaklarının bazı işleri için outsource hizmet alarak elini kolaylaştırıyor ve bu önemli fayda sağlayıcı rolüne daha fazla zaman ayırabiliyor. Yapay zekânın iş hayatına entegrasyonları ile birlikte İnsan Kaynaklarının “fayda departmanı” olma rolünde ilerleyeceğini düşünüyorum. Bugün birçok şirkette nasıl ki İnsan Kaynaklarının adı “mutluluk, kültür, insan” gibi daha jenerik hale geldiyse, “fayda” da ilk etapta bu jenerik isimlerin arasına girecek ve sonra başlı başına bir departman olacak. Kimi şirketlerde bir kurul toplanabilir. Liderliğini İnsan Kaynaklarının yaptığı, içinde satıştan, muhasebeden de temsilcilerin olduğu mini bir Yönetim Kurulu oluşturulabilir ve değişim kimi noktalarda tepeden tabana değil, tabandan tepeye doğru evrilebilir.

İşle hiçbir alakası yokmuş gibi görünen bu departman zaman, enerji ve maliyetleri optimuma çekebilir. Kurumunuzu daha demokratik bir bakış açısı ile işler duruma getirerek özellikle Z Kuşağı, hatta Z’den sonra gelecek olan Alfa Kuşağı için bile müthiş bir cazibe merkezi konumuna gelebilir.

Kurumsal hayattaki en başarılı yöneticiler, genellikle bu başarıyı çalışanlarını mutlu ettikleri için kazandıklarını söylerler. Müreffeh çalışanlar, yan haklar, finansal destekler, yüksek çalışan deneyimi gibi her çalışanın iştahını kabartan birçok olgu aslında başarıyı da getirecektir.

İşte başarı parametrelerini belirleyen, hem çalışanı hem de işvereni memnun edecek bir departman olarak Fayda Departmanı çok yakın tarihte kendini göstermeye başlayacak.