Arabuluculuk, tarafların bir uyuşmazlığa tarafsız, bağımsız, uzman bir üçüncü kişinin yardımını alarak çözüm aradığı bir süreçtir. Arabulucu, karar verme yetkisine sahip değildir, bir sonucu dayatmaz ancak bunun yerine sistematik teknikler kullanarak uyuşmazlık taraflarına kendi anlaşmalarına varmaları için yardım eder.
Uyuşmazlığın, taraf olmayan bir üçüncü kişi yardımıyla çözülmesi yeni bir kavram olmayıp birçok kültür ve coğrafyada binlerce yıldır uygulanmaktadır. Bugünkü anlamda alternatif çözüm yolu olan arabuluculuk ise başta kırk yılı aşkın süredir uygulandığı ABD olmak üzere, Hindistan’dan Singapur’a, İsrail’den Yeni Zelanda’ya birçok hukuk sisteminde tarafların serbestçe tasarruf edebildiği her türlü uyuşmazlığın yargıya taşınmadan çözümünde etkili olarak kullanılmaktadır. Arabuluculuğun modern anlamda gelişimi özellikle işçi-işveren uyuşmazlıklarında etkili sonuçlar vermesiyle diğer alanlarda da yaygınlaşmıştır.
Arabuluculuğun başlıca prensipleri şöyle sıralanabilir:
Esneklik: Süreç yargılamadaki gibi sıkı usul şartlarına tabi olmayıp, taraflar toplantı usulünü diledikleri gibi belirleyebilir. Aynı şekilde taraflar sürece diledikleri kadar devam etmek ve herhangi bir anda sonlandırmakta serbesttir.
Gizlilik: Arabuluculuğun en önemli prensiplerinden olan gizlilik tarafların arabuluculuk müzakerelerini serbestçe yürütebilmelerinin güvencesidir. Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça, arabuluculuk görüşmelerine katılan herkes, arabuluculuk faaliyeti çerçevesinde sunulan bilgi ve belgeleri gizli tutmakla yükümlüdür. Arabulucunun gizlilik yükümlülüğüne aykırı hareket etmesi halinde; hukuki ve cezai sorumluluğuna gidilebileceği gibi, sicilden silinmesine dahi karar verilebilir.
İradilik ve Eşitlik: Taraflar arabuluculuk sürecinin başından sonuna eşit haklara sahiptirler. Arabulucu tüm taraflara eşit mesafede kalmakla yükümlü olup, süreç boyunca tarafların istek ve iradelerini ön planda tutar.
Türk Hukukunda arabuluculuğa ilişkin ilk düzenleme 07.06.2012 kabul tarihli Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu ile yapılmış olup, 2012’den bugüne ihtiyari olarak uygulanmaktadır. Yalnızca tarafların serbestçe tasarruf edebileceği, kamu düzenini ilgilendirmeyen konular arabuluculuğa elverişlidir. Arabuluculuk yolunu denemek tarafların uyuşmazlıklarını mahkemeye götürme haklarını ortadan kaldırmaz. Taraflar diledikleri zaman arabuluculuğu sonlandırarak uyuşmazlığı yargı yoluyla çözmeyi seçebilirler. Arabuluculuk sürecinin başlamasından sonlanmasına kadar zamanaşımı ve hak düşürücü süreler işlemez, böylece taraflar hiçbir hak kaybına uğramazlar.
Arabuluculuk, yargılama, tahkim gibi diğer ihtilaf çözüm yollarını tamamlamaktadır. Mevcut ihtilaf çözüm metotlarına baktığımızda; tarafların doğrudan müzakere etmesi ya da taraflardan birinin yargı yoluna gitmesi arasında önemli bir boşluğu ve potansiyeli arabuluculuğun doldurduğu görülmektedir. Uzun yargılama süreçlerine alternatif olarak, maliyet ve zaman avantajı sağlar. Tarafların süreç ve sonuç üzerinde en fazla kontrol sahibi olduğu uyuşmazlık çözüm metodudur.
Dava Şartı Arabuluculuk
Arabuluculuk kural olarak her iki tarafın iradi olarak seçmesiyle gündeme gelir ancak kanundan doğan istisnalar saklıdır. 12.10.2017 tarihinde kabul edilen 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu ile bazı uyuşmazlıklar için arabuluculuğun dava şartı olarak getirilmesi arabuluculukta iradilik ilkesinin istisnasıdır, bu istisna “zorunlu arabuluculuk” olarak da bilinmektedir.
01.01.2018’den itibaren yürürlüğe girecek ilgili hükümlere göre bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda, taraflar dava açmadan evvel arabulucuya başvurmuş olmalıdır. Bu kapsama kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, ücret, ikramiye, prim, fazla mesai, yıllık izin, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücreti, kötü niyet tazminatı, eşitliğe aykırılık tazminatı, sendikal tazminat, mobbing tazminatı, ve sair işçilik alacakları girerken iş kazası veya meslek hastalığından kaynaklanan maddi veya manevi tazminat davaları ile bunlarla ilgili tespit, itiraz ve rücu davaları kapsam dışıdır.
Kanuni düzenleme kapsamına giren uyuşmazlıklarda tarafların dava açmadan önce arabulucuya başvurma zorunluluğu sadece başvuru bakımından getirilmiş olup taraflar arabuluculuk süreci sonunda uzlaşmak ya da herhangi bir çözüm yolunu kabul etmek zorunda değildir. Taraflar adliyelerdeki arabuluculuk bürolarına başvurarak kendilerine arabulucu atanmasını isteyebilecekleri gibi, diğer tarafla birlikte ilgili yargı çevresinde sicile kayıtlı arabuluculardan birini de seçebilirler.
Arabulucu dosya kendisine atandıktan sonra üç hafta içerisinde süreci sonlandırmalıdır. Bu süre zorunlu hallerde en fazla bir hafta süreyle uzatılabilir. Mahkemeden farklı olarak taraflar arabuluculuk başvurusu için bir harç ve sair masraf ödemezler. Arabuluculuk süreci sonunda taraflar anlaşmaya varırlarsa arabuluculuk ücretini yarı yarıya öderler. Anlaşma sağlanamazsa ilk iki saat Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanır, iki saati aşan kısım taraflarca eşit olarak arabulucuya ödenir.
Tarafların arabuluculuk süreci sonunda anlaşmaya varmaları halinde arabulucu bir anlaşma tutanağı düzenler. Taraflardan biri dilerse daha sonra mahkemeye başvurarak bu anlaşma belgesinin icra edilebilirliğine ilişkin şerh verilmesini talep edebilirler. İcra edilebilirlik şerhinin verilmesi, çekişmesiz yargı işidir ve buna ilişkin inceleme dosya üzerinden yapılabilir. Bu durumda mahkemece yapılacak incelemenin kapsamı anlaşmanın içeriğinin arabuluculuğa ve cebri icraya elverişli olup olmadığı hususlarıyla sınırlıdır. Taraflar anlaşma belgesini icra edilebilirlik şerhi verdirmeden başka bir resmî işlemde kullanmak isterlerse, damga vergisi maktu olarak hesaplanır.
İş Mahkemeleri Kanunu’nda yapılan düzenlemeler ile işçi ve işverenin uzun süren ve üzerinde kontrol sahibi olmadıkları yargılama süreçleri öncesinde uzlaşmasına imkân sağlayacak bir zemin yaratılmıştır. Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 2012 senesinden bu yana uygulanan ihtiyari arabuluculuk örneklerine bakıldığında istatistikler arabuluculuğa götürülen uyuşmazlıkların yaklaşık %93’ünün işçi-işveren uyuşmazlıkları olduğunu ve bu uyuşmazlıkların % 85’inin tarafların uzlaşmasıyla sonuçlandığını göstermektedir. Tüm bu veriler ve dünyadaki örnekleri ışığında 01.01.2018 sonrasının işçi ve işverenin bugüne dek mevcut olmayan bir müzakere zeminine kavuştuğu bir dönem olması beklenmektedir.
Yazı:
Arabulucu – Avukat
İhtilaf Çözüm Uzmanı
tubabilecik@tubabilecik.com