Geçtiğimiz haftanın başında dünya gözlerini Facebook skandalıyla açtı. New York Times’ın haberine göre, seçmen profilleme üzerine hizmet veren Cambridge Analytica şirketi nüfuzlu Cumhuriyetçi Robert Mercer’dan 15 milyon dolar yatırımı almış ve karşılığında Stephen Bannon’a Amerikan seçmeninin kişiliklerini ve davranışlarını etkisi altına alacak araçlara sahip olduğunu garantilemişti. Ancak işin gerçeği Cambridge Analytica böyle araçlara sahip değilmiş. Seçmenlerin özel bilgilerine erişmek için dev bir havuz olan Facebook profillerine başvurmuştu ve 50 milyon Facebook kullanıcısının bilgileri izin almadan kullanarak sosyal medya tarihinin en büyük bilgi ihlaline yol açacaktı. Özel sosyal medya aktivitesini Trump’in seçimleri kazanması için teknikler geliştirerek uygulayan firmanın eski kurucu çalışanlarından Christopher Wylie’ye göre, Cambridge Analytica ‘savaşta kural tanınmaz’ prensibiyle faaliyet göstermekteydi, Amerika’da bir kültür savaşı güdüyorlardı ve her şey mübahtı.
Şimdi birkaç adım geriye gidelim ve kendimize şu soruyu soralım: Bu gerçekten bir skandal mıdır yoksa dijital devriminin normal bir izleyişi mi? Kendi elimizle Facebook’a koyduğumuz bilgileri bir üçüncü parti fikirlerimizi etkisi altına almak için kullanıyor.
İnternet ve dijital devrim konusunda birçok en çok satanlar listesinde kitabı olan, Silikon Vadisi girişimcisi, ve dünyanın en prestijli üniversitelerinde öğretim görevlisi, Andrew Keen’e göre, bu skandal dijital devrimin doğal bir sonucu. Tamamen gönüllü bir şekilde sosyal medyaya bilgilerimizi koyan biziz. Yeni doğmuş çocuğumuz, politik görüşlerimiz, hoşumuza giden ve gitmeyen şeyler, doğrularımız, yanlışlarımız, duygularımız, kızgınlıklarımız, pişmanlıklarımız, mutluluklarımız… kısacası bizi biz yapan her şey. Bunun sonucunda, Facebook’u kendi amaçları doğrultusunda kullanan birilerinin aracı olabiliyoruz.
Continue reading “Dijital Dünyada İnsan Kalabilmek”